top of page
editor

Üniversite Mezuniyetinden Sonra Hayat


2016'dan beri bir arada olduğum öğrencilerim yavaştan üniversiteden mezun oluyorlar. İlk andan son ana kadar yanında olduğum ilk tayfa olan 2017 tayfanın bir kısmı artık son sınıf öğrencisi ve akıllarda tek bir soru: Mezuniyetten sonra ne olacak?!

Tabii ki hepinizin yolu birbirinden farklı olacak, orada bir anlaşalım. Yaşadıklarınız, bölümleriniz, becerileriniz, hayalleriniz apayrı. Burada olabildiğine orta yollu bir yazı bekliyor sizi. Bu uyarıyı da yaptıktan sonra artık mevzuya dalabiliriz. :)

Öncelikle şunu bir kafanıza koymanızı rica ediyorum: HEMEN bir şeyler olmayacak yine. Nasıl ki YKS bir süreç deyip durduk, üniversite de bir süreçti ve bundan sonrası da bir süreç. İş hayatına giriş süreci, üniversiteye girişe birazcık benzese de çok farklı olduğu noktalar var. Mezuna kalmak yok mesela artık, bir yere kalmıyorsunuz. Bu şu demek: Mezuna kalan bir öğrenci için hedef YKS'dir ve onu atlatınca rahatlar. Sizin şu saatten sonra "Atlatınca rahatlayacağım." diyeceğiniz bir nihai hedef noktanız yok. Birinin bittiği yerde diğeri başlayacak çünkü bu artık sizin komple hayatınız. Tamam, komple değil de en az yarısı diyebilirim. Bu artık sizin kalıcı kimliğiniz. Hangi çalışma alanını, hangi sektörü seçerseniz seçin bu böyle. Nihai hedef ancak emeklilik olabilir ki benimki gibi işlerde emeklilik bile bir bitiş çizgisi değil. Bu ilk okuduğunuzda ürkünç gelebilir, ama değil. Farkına bile varmıyorsunuz bazı geçişlerin. Yani ilk girince biraz soğuk da sonra alışıyorsunuz ve üstelik epey keyifli olduğu zamanlar da var.

İş hayatına giriş ve iş hayatı bir süreç olduğu için; girmeden evvel iyi bir dinlenin derim. Hayatınız boyunca asla bu yaz tatilinde olduğunuz kadar özgür olmayacaksınız. Farkındayım acele etmek istediğinizin. Ne dersem diyeyim, arkanızdan atlı kovalıyormuş gibi panikleyişinizi durduramıyorum. :) Ben de öyleydim. Ama farkındaysanız yaşı bana yakın tanıdıklarınızda da aynı "Çok da şeyapma ya halloluyor." tavrı vardır. Çünkü biz de çokşeyapmaya kastık, meğer o kadar da kasmaya gerek yokmuş. Bazı şeyler sandığımızdan daha kolay oluyormuş, bazısı çok olsun istesek de olmuyormuş ve hatta olmamasında da hayır varmış. Sen her şeyi planlıyorum, firesiz ilerleyeyim derken hiç aklında olmayan bir yerden bir fırsat gelip tüm planları yok edebiliyormuş. Olmazsa mahvoldum sandığın şey olmayınca hiç de bir şey olmuyormuş ve hayat devam edip karşına yeni bir şey çıkıyormuş. Yahut her şey tam istediğim gibi derken çok abidik gubidik bir şey kıymık gibi batabiliyormuş.

Mezun olunca hemen ilk karşıma çıkan işe atlayayım ya da tüm sınavlara gireyim de ne tutarsa artık kafasına da girmeyin bir panikle. Allak bullak olursunuz. Bir idealiniz olsun, o ideal yolunda ne yaparsanız mubah olsun. Ammaaaaaaaa iş hayatına adım atmaya kalkmadan evvel mutlaka ama mutlaka:

- E-mail atmayı, almayı ve e-mailla ilgili sorun çıktığında çözebilmeyi

- En azından başlangıç seviyesinde Excel, Word, Powerpoint’i

- Dilekçe yazmayı öğrenin.

Dost acı söyler ve hepimiz yetişkiniz, aman duyguları incinmesin demeden dümdüz söylüyorum: Bunları bilmediğinizde arkanızdan "Salak bu ya! Abi 2022 yılındayız e-mail atmasını bilmeyen insan mağarasına geri dönsün! Ehhkjbdsldkjb" diye muhabbet dönüyor. İş dünyasında arkadaş dediğiniz kişiler size acımaz canlar. Ah yazık bilmiyor ya demezler. Bilmeniz beklenir. Bilmiyorsan da şanslıysanız bir iki uyarı, sonra da size yallah: Bilenini bulurlar. Postalamasalar bile dediğim gibi, arkanızdan laf ederler. Ettirmeyin!

Bir de dil olayı var. Ya hazır elinizde vakit var... YDS'den 55 alacak kadar değil de doğru düzgün öğrenseniz ya şu İngilizceyi? Kendinize ömürlük yatırım yapsanız ya? Olmaz mı? Razı olmasanız ya kısa sürede yapabildiğiniz kadarına... Yani diyorum ki... Çekiniyorum da derken ama yine de diyeceğim çünkü biri bana bunu 2011'de desin isterdim:

Şu an ufak tefek geçici işler kovalarken kendinizi asıl kariyer hedefiniz için donanımlı hale getirmek için uğraşsanız ve sonra asıl iş hayatına adım atmaya kalksanız çok süper olur. Hâlihazırda yeterince donanımlı olanlarınız var, onlardan bahsetmiyorum. Aranızda YKS'den çıkıp 240 kredi dersten geçme notu alıp mezun olacak olanlar da var, biliyorum. Seneler çabuk geçti, arada da bir dolu hadise oldu... Biliyorum. Ama işte zamanı yahu! Bak ne diyorum: Daha müsait bir zaman olamayacak! Ver şu 1-2 seneyi artık kendine! Kaç yaşında olduğuna bakmayacaklar 30'a kadar. Hazır git kapılarına da iş dilenmek yerine onların seni istemesi için bir sebep ver olmaz mı? Çok güzel olur. Ama işte biliyorum ki bu da bazınız için geçerli olurken kiminiz de "Ama abla hayat şartları, bir an evvel ekmek tutmak, akrabalar ve ailenin iş bul baskısı abla..." diyeceksiniz. Ondan çekinerek söyledim zaten. Söylemesem içimde kalırdı. Neyse.

Çok fazla bazı dedim... Bunları biraz netleştirelim.

Genelde seçilen üç yol var biliyorsunuz: Özel sektörde çalışmak, kamuda çalışmak (memur olmak) ve akademisyenlik yahut okula devam etmek de diyebiliriz.

Sondan başlarsak...

Lisans mezunu olacakların önünde şu an yüksek lisans var. Yüksek lisans için de ALES ve dil sınavı var. Eğer yüksek lisansa Eylül 2021'de başlamak istiyorsanız bu seneki ilk ALES'e girmeniz gerekli. Amacınız sadece uzmanlaşmaksa ve akademik kariyer düşünmüyorsanız, tezsiz yüksek lisansları da tercih edebilirsiniz. Genelde ücretli oluyorlar ve ALES istenmiyor çoğunda. Akademik kariyer tarafı için dil puanı da önemli. Minimum 50-55 istiyor çoğu okul. YDS ve YÖKDil diğer sınavlara göre daha sık yapılıyor + daha tuzlu alternatifleri de var TOEFL gibi IELTS gibi ya da okulların kendi hazırlık sınavları olabiliyor. ALES'e dair ayrı bir yazı yazacağım. Burada süreçten bahsetmek istiyorum. ALES'te istediğiniz puanı alamayabilirsiniz. O durumda sınava çalışmaya devam edip 2, 3 diye devamına girmek gerekiyor. O esnada bulduğunuz bir yerde çalışabilir ya da staj da yapabilirsiniz. Bulmayabilirsiniz de. Size kalmış. İstediğiniz puan geldikten sonra, YKS'deki gibi bir yerleştirme süreci yok. Başvuru usulü işliyor yüksek lisanslar. Ortalama, ALES, dil puanı ve sınav (sözlü ve/yaz yazılı). Bazı okullarda hocalarınızdan alacağınız referans mektubu ve hatta niyet mektubu (Neden yüksek lisans yapmak istiyorsunuz, neden orada yapmak istiyorsunuz vs. yazdığınız) istenebiliyor. Girmesi ne kadar zorluysa, çıktığınızda da o kadar yer buluyorsunuz kendinize, o sebepten kolaya kaçmamaya özen gösterin derim.

KPSS süreci ise genelde ALES'ten daha uzun sürüyor. P3 ile merkezi yerleştirme usulü düz memuriyet yine bir nebze daha net bir süreç, ama uzmanlık yani KPSS-A ile atanmak isteyecekseniz asıl olay sınavda istediğiniz puanı da aldıktan sonra başlıyor. Resmen bir maraton. Bu maratona gireceklere memurlar.net başta olmak üzere memuriyet sayfalarına girmelerini cidden öneririm. Sandığınızdan çok daha fazla kurum ve görev var. Kimi kafayı sıyırıp ne çıkarsa başvurmaya kalkıyor, kimi net hedef belirleyip olana kadar diretiyor. Sınavdan sonra kurumun ilan çıkmasını bekliyorsunuz. İlan çıktığında da sizin alanınıza da kontenjan açmış olması gerekiyor. KPSS üstüne bir de kurum sınavları var. Sonrasında sözlü mülakat var. Bu noktaya kadar gelip aradan 2 sene geçtiği için tekrar sınava girmeniz gerekebilir. İnsan çok, kontenjan az, rekabet kıran kırana. O süreçte de boşta durmak yerine farklı işlerde çalışabilirsiniz. Kendinizi maddi olarak destekliyor olmak bu süreci daha kafası ayık geçirmenizi sağlayacaktır. İlla ki torpil var umutsuzluğuna düşeceksiniz dönem dönem çünkü karşınıza çıkan HERKES AMA HEEERRRRKES bundan bahsedecek size. Muhabbetiniz buna dönüşecek. Hazır olun diye söylüyorum. Torpiliniz varsa kısmını bilemem ama olmayanlar, süngüyü düşürmeyin. Düşürecekseniz bile sebebi bu olmasın daha doğrusu.

Ve gelelim özel sektöre...

Özel sektörde de iki yol var. Küçük şirketler ve büyük şirketler. Özel sektörün olayı gelişmek ve beklemek ve beklerken daha da gelişmek ve beklemek ve başvuru yapmak ve beklemek şeklinde geçecek. KPSScileri torpil muhabbeti ne kadar bezdiriyorsa sizi de 200 yere başvurup üçünden zor dönüş alıp, sadece birinin iş mülakatına çağrılıp, özene bezene hazırlanıp gittiğiniz mülakattan "Biz size haber vereceğiz" diyerek ayrıldıktan sonra bir daha haber alamamak bezdirecek. Zannedeceksin ki bir tek senin başına geliyor bu! Sakın öyle sanma. Bu durumları yaşamayanlar çoook azınlıkta. Bir süre sonra bu duruma alışıp özenmeden gitmeye başlama durumun var görüşmelere, sakın diyeyim. Bir de yine Allah ne verdiyse başvurma evresi var... Oradan da hayır gelmiyor. Sabırla, eleyerek devam etmek gerekiyor. Ayrıca iş işteyken bulunur sözü en çok sizin için geçerli. Gözün büyük şirketlerdeyse bile, aynı sektörün küçük şirketlerinde çalışmaya başlamak, staj yapmak... Hiçbir şey bilmiyorsan Barista ya da Migros'ta kasiyer olmak sandığının aşırı ötesinde bir deneyim. (Elektronik sektörü içinse Vatan gibi Mediamarkt gibi yerler tercih edilmeli.) Bir de size uyarım olacak: Şirketleri tanımıyorsunuz. Say desem 15-20 büyük şirket sayabilen bile çok az. (Ki bazıları sadece marka, markayı şirket sanan çok) Yüzlerce büyük şirket var, holdingler var. Bir kısmı Türk bir kısmı yabancı şirketler bunlar. Öğrenin lütfen. Bu şirketlerde de süper pozisyonlar mevcut ama ürettikleri ürün direkt sizin elinize geçen ürünler olmayınca adını tanımayıp es geçiveriyorsunuz, hâlbuki sizin başvurduklarınızın ağababası bir şirket olabiliyor o. Bunu da niye söylüyorum? Hep deneyimden canlar hep deneyimden. :) Zamanında IPSOS'tan iş teklifi alıp "O ne ya... Gidemem İstanbul'a" diye geri çevirmişliğim var. Sonra ne olduğunu anlayınca çok geç olmuştu tabii. Bir de hiçbir alan için hemen "Asla yapmam." demeyin. İyice düşünün, araştırın mutlaka, sorun. Dışarıdan bakınca çok zor gelen ya da size çok uzak gelen alan aslında çok eğlenceli ve fırsat kapısı açıcı, kariyer basamağı tırmandırıcı olabilir.

Küçük şirketler ise patron şirketleridir. Genelde ilk adım olarak kullanılır ama keyfi yerinde olup orada kalmayı tercih edenler de çoktur. Ben biraz onlardandım mesela. Büyük şirketlerdeki sorumluluk ve rekabet oranı gözümü korkuttuğu için ben küçükleri tercih ettim ama onun da kendine ait zorluklarını bilmeden ettim. Patronun iki dudağı arasında olmak, iş tanımının net olmaması (Yani sizle alakası olmayan bir son dakika işinin de size son dakikada kitlenme ihtimali ve bir sefer iyilik diye yapıyorum zannederken birden onun göreviniz haline gelmesi...), maaşın aşırı dolgun olmaması, patronun eş-dostunun sizden öncelikli olması vb. Esnek çalışma saatleri demiyorum çünkü artık memurlar bile esnek çalışıyorlar (İşleri 5 dedin mi bitmeyebiliyor, mesaiye kalmak, geç çıkmak zorunda kalabiliyorlar.)

Ve sona geliyoruz:

Mezuniyetiniz benimkine benzemeyecek. Keyfini çıkarın çıkarabildiğinizce. Ne kadarı mümkünse. Okullar açılırsa arkadaşlarınızla bol bol görüşün, fotoğraf çekilin ve anı oluşturun. Gerçekten aşırı özleyeceksiniz çünkü. (Ki zaten okulun özlendiğini en erken öğrenen nesil oldunuz pandemi sayesinde.) Paniklemenizi gerektirecek de, acele etmenizi gerektirecek de bir şey yok. Millet konuşmaya her zaman olduğu gibi devam edecek. İş bulduktan sonra da evlenme muhabbeti var sırada. İş bulma ne kadar uzarsa evlenme muhabbetinden o kadar uzun süre kaçabiliyorsunuz. :)

İş arama, iş için kendini geliştirme süreci çok uzuyor gibi gelebilir. 1-2 sene uzun süreler değil ülkemizde, buna hazır olun. Tabii gönlüm hiçbiriniz o kadar beklemeyin ilk 6-12 ayda ilk işinize kavuşun istiyor ama ülke şartları da ortada. Kalbinizi karartmayın. Yalnız olmadığınızın ve yaşadıklarınızın normal olduğunu asla aklınızdan çıkarmayın. Arkadaşlarınızla bağınızı kesmemeye özen gösterin. İnsanı yalnızlık delirtiyor en çok. İş aradığınızı söylemekten asla çekinmeyin çünkü bu bir eksiklik ya da bir hata ya da yetersizlik emaresi değil. İş arama süreci ve bu uzuun sınav hazırlıkları insanı kendisine ve çevresine yabancılaştırabilir bilinçsizce dalındığında. Bilin istedim. İş hayatında her şeyin her an değişebildiğini de bilin. Maaşım düşük diye canınız sıkılırken zart diye başka iş çıkabilir mesela. Çok süper sandığınız işteki bir insan size hayatı zehir de edebilir. Hayalimdeki şirket dediğiniz yer sizi cehennemin dibindeki ofise yerleştirebilir. Aşık olup her şeyi unutabilirsiniz. Asla yapamam deseniz bile bir gün akademiye geri dönmeye ya da girişimci olmaya karar verebilirsiniz. Bunlar hep olasılık dâhilinde. Ben 28 yaşında komple kariyer değiştirdim. 34'te bir daha değiştirecek gibiyim (Ya da ekleme yapacak gibiyim.) 2011'de sorsanız hayatta kendi işimi yapamazdım, ben pazarlama iletişimcisiydim ve alanıma âşıktım, eğitim koçluğu diye bir şey zaten yoktu, bir gün daha okul okuyacaksın deseler kusardım. 30 yaşında ikinci lisansa başladım, 34’te bitti, yüksek lisansa başladım.

Hayat garip, kuşlar kadar siz de uçmanıza bakın.

Kepinizi havada görmek nasip olsun hepinize. Sizi seviyorum.

Seray Çırak


132 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comentarios


bottom of page