top of page

Çocuklarımız Açlıktan Ölür mü?

editor


Çocuklar dünyaya geldiklerinde her taze anne ve baba, onlara bakım verme ve yeni rollerine adaptasyon sürecinde ilk olarak beslenme, temizlik, dışkılama gibi fiziksel, dahası bir yeni doğan için hayati mevzulara odaklanır. Bu durum yeni dünyaya gelmiş bir bebeğin anne karnından sonra içine düştüğü dünyaya tutunması için elzemdir. Ve fakat bir bebeğin en az bunlar kadar önemli ihtiyaçları vardır ve bu türlü çeşit ihtiyaçlar bazen ebeveynler tarafından bilinmez, bilinse de yüz yüze gelmedikçe ‘el kadar bebek’ tarafından ne kadar şiddetli istenebileceği tahmin edilemez. Söz konusu bu ihtiyaçlar sevgi, ilgi, sıcaklık, koşulsuz kabul gibi kişinin kendisinin deneyimlemedikçe sunamayacağı soyut ve bir bebeğin saatlerce ağlayabileceği gerçeği kadar somut psikolojik ihtiyaçlardır. Günümüz anne babaları, çocuk sahibi olmadan önce, ‘mükemmel ebeveynliğin’ nasıl olması gerektiği ile ilgili tarifler sunan popüler kitaplardan okudukları şeyler, şahane manzaralar sunan instagram annelerinden duydukları ve uygulayabileceklerine zerre şüphe duymadıkları bilgiler, saatlerce ağlayabilen bir bebek karşısında böğürlerine oturan öküze herhangi bir etkisi olmadığında gerçekle yüzleşirler. Bu yollardan geçtim ordan biliyorum.

Ebeveynlik yolculuğu, sorumluluğun bitmek bilmediği ve istifa edilemeyen tek iş belki de. Hayatta bir kadını ve bir erkeği ayrılsalar da orta yol bulmak, bir araya gelmek ve ortak kararlar vermek zorunda bırakan gönüllü atılmış bir adım. Ve gerçek şu ki artık yetişkin olmuş bir bireyi geçmiş yaşantıları, yaraları ve çocukluğuyla karı karşıya bırakan bir süreç ebeveynlik. Belki de çocuk sahibi olmak isteyen kadın ve erkeklere söylenmesi gerek şey ‘Geçmişe yani çocukluğuna dönmeye hazır mısın? Çünkü bu tahmin edemeyeceğin kadar hızlı bir Roller Coaster’dır. Ve bu süreç ne kadar hazırlıklı olunduğu iddia edilse de zorlayıcıdır.

Epigenetik kavramı bu alanda son dönemde çok popüler. Ve bu kavram travmatik yaşantıların soyağacı yolculuğunda nesiller boyu aktarıldığını söylüyor. Bu aktarımlar her zaman çok kuşaklı, aynı zamanda hem tarihsel hem de kişisel olaylardan çokça etkilenerek zihinde ve bedende taşınıyor. Bugün sebebi fiziksel olarak bulunamayan bir çok hastalığa ‘psikolojik’ denilerek tanı konması yaşanan kötü olaylar ve dahası bize atalarımızdan aktarılan yaşantılar aslında. Yani işin özeti farkında olsak da olmasak da geçmiş deneyimlerimiz hafızamızda ve bedenimizde kayıtlı ve bizler ebeveyn olarak yolculuğa sırtımızda bir ton yükle başlıyoruz

Bütün bu bilgiler cebimizde dururken, günlerce uykusuz bakımını sunduğumuz, onun uğruna bütün arzu ve isteklerimizi ötelediğimiz, yemeyip yedirdiğimiz, giymeyip giydirdiğimiz, yaşıtlarından her zaman bir tık zeki gördüğümüz evladımız bir gün karşımıza çıkıp tıp, mühendislik, mimarlık, hukuk gibi para kazandırması garanti meslekleri değil de reklamcılık, tiyatro oyunculuğu, konservatuvar gibi aç kalınması garanti mesleklerden birini tercih edeceğini söylüyor. PARDON?

Her ergen evladın standarttan saptığı ve aykırılık yaptığı bir dönem vardır. Ve bu dönemde kendilerinden uzaylı gibi bahsettiğimiz ergenler diğerlerinden farklı görünmek adına kesinlikle en az bir komşu çocuğunun seçtiği o ‘para kazanma garantili’ mesleği değil de adını sanını bilmediğimiz bir şeyi yapmak istediğini belirtir. Ve ebeveyn olarak ilk tepkimiz istisnasız ‘aç kalırsın’ olur. Bu senaryoda sahnede, o aç kalınacak mesleği icra etmeye çalışan ve gerçekten aç kalan bir tanıdığı olan yenge de mutlaka vardır. Garibim ergenin aile karşısında kendini ortaya çabası kısa sürede bir aile kaosuna dönüşür böylece. Peki çocuklarımız istedikleri yolda ilerleseler gerçekten aç mı kalırlar?

Çocuklarımızın bölüm ve meslek seçimlerine ebeveynleri olarak rehberlik yapmak ‘aç kalma’ bağlamının çok ötesinde değerlendirmemiz gereken bir mevzu aslında. Milletçe aç kalmakla ilgili çok büyük bir travmamızın olduğu, bugün tercih danışmanlığı yapan her meslektaşımın yüzleştiği bir gerçek. Binbir emek ve özveriyle büyümesine eşlik ettiğimiz evlatlarımızın gelecekte rahat bir yaşam sürmesi her annenin, her babanın ve naçizane her öğretmenin hedefi kuşkusuz. Fakat ebeveyn olarak bizim çektiğimiz sıkıntıları çocuklarımızın çekmemesi yönündeki idealimiz ne kadar gerçekçi? Bizler o çektiklerimiz sonucunda bugün geldiğimiz insanlar olduk ve birtakım sıkıntıları istisnasız hepimiz çektik, ve yine istisnasız bir şekilde hayatta olma gerçeği acıyı beraberinde getiriyor, bu büyük güç karşısında çocuklarımızı ne kadar koruyabiliriz?

Günümüz dünyasında gerçekten başarılı olmuş, adını sanını duyduğumuz kişilerin geçmişlerine baktığımızda çoğunlukla gördüğümüz, lisans derecesi aldıkları bölümlerle para kazandıkları işlerin alakası olmaması. İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunu olan ve şu an yaptığı kuşak araştırmaları ile şirketlere rehberlik yapan Evrim Kuran, zaten bu işi icra ederken kazandığı Medya ve İletişim bölümünü bırakan ve dinlemenin büyük zevk verdiği ve ilham kapılarını açtığı Serdar Kuzuloğlu, iktisat eğitimi alan ve şu an serbest gazetecilikte ülkenin en önde gelen isimlerinden olan Ünsal Ünlü ve tabii ki Türkiye’nin en iyi okullarından birinde İşletme okuyan ancak eğitime ve doğru meslek seçimine kendini adayan Nur Erdem Özeren, bu kişilerden bazıları. Adı geçen bu kişiler kesinlikle vizyonlarının açıklığı ile istisna. Ama kendilerini biraz dikkatle dinlediğinizde satır aralarında mutlaka geçen, sözünü mutlaka ettikleri bir anne ya da bir baba var arkalarında. Onlara inanan, rehberlik veya rol modellik yapan, her şekilde arkalarında duran bir ebeveynden mutlaka bahsediyor bu insanlar.

Anne ve baba olmak bu hayatta üstümüze aldığımız en büyük sorumluluk. Ve ebeveyn olarak çocuklarımızın ayağına taş değmeden, hayatın zorluklarıyla yüzleşmeden, kolayca ve çokça para kazanarak muhteşem hayatlar yaşamalarını istiyoruz. Ancak yüzleşmemiz gereken gerçek hayatın hiç de kolay olmadığı, birtakım sıkıntılarla çocuklarımızın da yüzleşeceği, olgunlaşmanın zaten başka türlü olmadığı, bizim anne baba olarak onları her şeyden koruyamayacağımız gerçeği. Belki de tek yapmamız gereken kendi travmalarımızın, zorlu yaşam olaylarımızın farkına varmak, bunların bize kattıklarıyla çocuklarımızın hayat yolculuğunda ‘arkamda annem babam var’ demelerini sağlamak. Ve biliyorum ki bu birçoğumuz için zor çünkü birçoğumuz ‘arkamda annem babam var’ diyemiyoruz. Kendi arkamızda biri yokken, bizim arkamız boşken birine arka olmak da zor. Ama ebeveyn olmanın belki de en zor, en yorucu, insanı kendi gerçeğiyle en çok baş başa bırakan kısmı da görmediği ebeveynliği sunabilme becerisini geliştirebilmek.

Bu yolculukta aklımızdan çıkarmamamız gereken şey imkanları dahilinde destekleyici bir tutum takınan ebeveynlerin çocuklarının bir şekilde yolunu bulduğu, kendini iyi olduğu alanda gösterebilen, yeteneklerini parlatan ve ışığıyla da etrafı aydınlatan bireylere dönüştüğü. Hepimiz gibi çocuklarımız da geçmişe dönüp baktığında, ebeveynliğimizi onlara sunduğumuz sevgi ve kabulle adaletin terazisine koyacaklar. Bu nedenle anne baba olarak odaklanmamız gereken çocuklarımızın seçmek istedikleri bölümden daha çok onlara sunduğumuz kabule dayalı destekleyici ebeveynlik. Bu yolculukta hepimize kolay gelsin.

Hayrunnisa ÖZGÜR

Comments


bottom of page